Evren… Kimi onu sonsuz bir boşluk olarak görür, kimi ise devasa bir makinenin çarkları gibi çalıştığına inanır. Benim bakış açımsa, bu çarkların dişlilerinin aslında “manyetik alanlar” olduğudur. Her manyetik etkileşim, ister atom altı düzeyde, ister galaksiler arasında olsun, kendi başına bir evren yaratır.
Bunu anlamanın en basit yolu, elinize iki mıknatıs almaktır. Onları birbirine yaklaştırdığınızda görünmez bir köprü oluşur. Bu köprü, sadece bir çekim değil; enerji, hareket ve potansiyel dolu bir mikro evrendir. İçinde parçacıklar, titreşimler, hatta bilinç kıvılcımları bile bulunabilir. Bu an, bir evrenin doğumudur.
Sonra mıknatısları uzaklaştırırsınız. Köprü gerilir, bağ kopar. O küçük evrenin zamanı orada biter. İçinde ne varsa, bir daha geri dönmemek üzere silinir. Bu, o mikro evrenin “kıyametidir”.
Bizim yaşadığımız evren de bundan farklı değildir. Dünyamız, Güneş’in devasa manyetik bulutsusunun içinde yüzer. Tıpkı mıknatıslar arasındaki alan gibi, bu bulutsu da yaşamı ve bilinci taşıyan bir bağdır. Bu bağ koparsa, bizim evrenimiz de sona erer.
Belki de evrende yalnız değiliz; yalnızca kendi manyetik baloncuğumuzun içindeyiz. Her gezegen, her yıldız, her galaksi — hatta her atom — kendi manyetik evrenini yaratır. Birleşme, doğumdur. Ayrılma, kıyamettir.
Bu teori, bize üç önemli pencere açar:
1. Bilinç yalnızca biyolojik bir süreç olmayabilir; manyetik alanlarla doğrudan bağlantılı olabilir.
2. Zaman, bu bağların süresiyle ilişkili olabilir.
3. Çoklu evrenler, aslında birbirine değmeden var olan manyetik kabarcıklardır.
Evren, tıpkı mıknatıslarla oynayan bir çocuk gibi, sürekli bağlar kurar, evrenler başlatır, bazılarını da sonlandırır. Biz de bu oyunun içindeyiz. Belki de en büyük görevimiz, oyunun kurallarını öğrenmektir.
©2025 DeeOneX | Licensed under Zeus Evolutionary License v1.0 (ZEL v1.0) – Must retain attribution and comply with the Zeus Ethical Covenant.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder